15 Aralık 2015 Salı

Ben Yorgunum, Yorgun

Sanırım 26 Kasım'dı, ailem geldi İstanbul'a. Uzun bir süredir yanımdalar. Bu kadar kalacaklarını tahmin etmiyordum. Bir şekilde zaman geçti, olaylar oldu, yaşlandık, ölüme bir kaç parmak daha yaklaştık.

Yorgun argın geldim işten, annemin de babamın da yüzleri asık. Anında ortamdaki enerjiden bir sorun olduğunu anladım. Neyse dur bakalım kokusu çıkar yakında diye düşündüm. Annemin hazırladığı yemeği yedim, son geceleri madem biraz yanlarında oturayım sonra yatağıma geçer uzanırım dedim. Bunu fırsat bilen babam başladı konuşmaya; Bizim gelmemizden memnun değilsin biliyorum, rahatsız oldun ama merak etme bir daha zor gelirim. Bizim dediklerimizin bir önemi yok nasıl olsa. Tamam dedim, yine kurcalamışlar benim çantamı, sevgilimin yazdıklarını okumuşlar, ne okudular diye düşünürken. Oğlum kimseye güvenme, insanlar işleri bitince atarlar bir kenara ne ararlar, ne sorarlar diye devam etti konuşmaya.

Yoruldum sayın okur. Gerçekten çok yoruldum. Tartışmaktan, laf anlatamamaktan, olumsuzluklar silsilesinden, her şeyi bozmaktan, bu kadar şanssız olmaktan, yaşamaktan..
                                                                             Yoruldum!



Gay Mühendis

Sen Sevda Mısın

Haftalardır takıldığım bir şarkı. Siz de dinleyin belki hoşunuza gider. Eğer bir söz yazarı olsaydım bu dönem yazacağım bir şarkının sözleri bunlar olurdu muhtemelen.

Umut yok, bir ışık yok gözlerinde,
Ben hala bekleyenim olsun
Ateş yok sıcaklık yok ellerinde
Ben yanarım aşkın sağ olsun
Sen kapımı çalan sızım gir içeri
Her zaman başımın üstünde senin yerin

Dilim tutulur sözcükler uçarsa aklımdan
Benim güzel misafirim sen hep hoş geldin
Sen sevda mısın yoksa yalan dolan
Püsküllü belam olup, derde salan
Sen sevda mısın 
Var bir yaşanmamışlık sanki özünde,
Benim içimde ukde kalan
Sen sevda mısın yoksa yalan dolan
Püsküllü belam olup, derde salan
Var bir yaşanmamışlık sanki özünde,
Benim içimde ukde kalan
Sen kapımı çalan sızım gir içeri
Her zaman başımın üstünde senin yerin
Dilim tutulur sözcükler uçarsa aklımdan
Benim güzel misafirim sen hep hoş geldin
Sen sevda mısın yoksa yalan dolan
Püsküllü belam olup, derde salan
Var bir yaşanmamışlık sanki özünde,
Benim içimde ukde kalan



Gay Mühendis

Bayramda Çanakkale

ÇANAKKALE. Mükemmel, huzurlu, rahat, ucuz, doğal.. Seninle birlikte cenneten bir köşeydi sevgilim.

İş çıkışı erkenden Esenler otogarındaydım. Yine sırtımda meşhur sırt çantam bindim otobüse. Koyuldum yola.. Tüm günün yorgunluğuyla, yarı uyur yarı uyanık Eceabat'a geldim. Otobüs feribota girdiğinde,  artık yapıştığım koltuktan kurtulma vaktimin geldiğini anladım. Kemiklerimi çıtırdata çıtırdata kalkıp yolcu bölümüne çıktım. Buz gibi bir rüzgar, bütün vücudumu sarmaladı. Çanakkale'nin misafirini buyur edişiydi bu. Çukurova sıcak kollarını açar buyur ederdi. Çanakkale ise bir anda, sıcak havada serinleten, insanı rahatlatan kollarının arasına almıştı beni.

Sevgilim, biraz sonra ineceğim iskelede beni beklemekteydi. Öyle heyecanlıydım ki, daha önce hissettiğim bir heycan değildi bu. Daha önce öyle hissetmemistim. Heyecanla vapurun gidiş yönüne doğru bakınmaya başladım. O karanlıkta, o uzaklıktan Onu görebilecekmişim gibi. Giderek yaklaşıyordum..

Yolcular tekrardan araçlarına döndüler. Daha ben otobüsün penceresinden sevgilime bakınıyordum. Ve gördüm. İskelenin en ucuna gelmiş O da beni görmeye çalışıyordu.

Bütün vücudum Ona doğru çekiliyordum. Aynı enerji ondan da geliyordu. O hissi yaşayan bilir. İnsanlar etrafımızda akıp gitti Ondan başka bir varlık yoktu o anda. Sadece Onun kıvırcık saçları, ince zarif bedeni, çikolatamsı teni..

Gay Mühendis